Blogu ilk açtığım zaman ki hayatımı düşünüyorum. Bir de şimdiye bakıyorum. Tüm terk edilmiş bloglara geri dönüş yazılara böyle başlar ya. Hayatın iyi veya kötü nasıl gittiğinden bahseder. Biz de okuruz. Merak ederiz. Belki o sıralar kötü gidiyorsa hayatımız ve buhranlıysa sevgili geri dönen bloggerımız, biraz da yandaş bulduğumuz için mutlu oluruz.
Herkes mutsuz olduğunda veya hayatı kötü gittiği zaman buralarda derdini anlatır. Ben de tam tersi bir etki yaptı. Mutsuz oldukça uzaklaştım. Mutsuzluğumu buraya yazmak sıkıcı geldi. Biraz da mutsuzluğumu birilerinin okuması ihtimali bile sinir etti belki de.
Mutsuzluklarını içlerine dönük yaşamayı seven insanlar vardır. Onların sesi olmak için geri döneyim dedim. Bir de orada burada nişanımı şöyle yaptım. Düğün hazırlıklarım böyle diye bloglar görmeye başladım. Amaç meydan boş kalmasın.
Out of Here
29 Dec 2011 10:51 AM (13 years ago)
Bugün dolmuşta ilk okuldan beri kullandığım sekreter bloğumu kaybettim ve çok üzgünüm. Kesin dolmuşçu abi atmıştır. Zaten kenarları soyulmuştu, altından kartonu gözükmeye başlamıştı, onlarca değişik renkli kalem izi vardı. Hayır saklaması için tek bir sebebi bile yok. Dolmuşçu abiyi de anlamaya çalışıyorum ama benim en kıymetli eşyalarımdan biriydi. Atılacaksa da kendi ellerime çöpe atacaktım bir gün. Sonra eve geldim, kuzenimi aradım. Anlattım, ağlamaya başladım. Çünkü bende gereksiz şeylere ağlarmış gibi gözüküp, içinde biriktirdiklerine ağlayan insanlardanım. Çünkü bazen her şeyini bir insana anlatmak istesen de anlatamazsın.
Bende meğersem 'hiç inatçı değilimdir' deyip, ölümüne inatçı olan insanlardanmışım. Tabi bunu kabullenmem bayağı uzun zaman aldı. Şimdi düşünüyorum inatçıyım, sorumsuzum, maymun iştahlıyım. Bayağı bildiğin kötü özelliklerim var. Bir de çok konuşuyorum. Çok konuşuyor olmak, aslında hiç kötü bir özellik gibi durmayan ama aslında çok tehlikeli bir özellik. Çok konuşuyorum ama aslında gerçekten sıkıntım olduğunda anlatabildiğim insan sayısını burada dillendirmek istemiyorum. Eee o zaman benim çok konuşuyor olmamın faydası ne ?
Benim biraz daha ağlayasım var, biri kuzenim olsun.
*The National
27 Dec 2011 12:19 PM (13 years ago)

Her şeyden kolayca sıkılan biri olarak, hiç sıkılmadığım ya da sıkılamadığım birkaç şeyi ballandıra ballandıra anlatmayı çok severim. 6 senelik National istikrarım da en üst sıralarda haliyle. Bir grupla beraber büyümek değişik bir duygu. Yıllar geçtikçe ve her bir şarkıya anlam yüklemeye başladıkça işler sarpa sarıyor. Her şey bir yana, Fake Empire National'ı ilk dinlemeye başladığım şarkı ve dolayısıyla Boxer albümü benim için her zaman farklı bir yerde. Şöyle bitirelim o zaman. " I had a hole in a middle. where the lightning went through. I told my friends not to worry"
10- Green Gloves
9- Gospel
8- Brainy
7- Lucky You
6- Start a War
5- Bloodbuzz Ohio
4- Fake Empire
3- Slow Show
2- Conversation 16
1- All Dolled-up in Straps
Öylesine
24 Dec 2011 3:20 AM (13 years ago)

* Şunun yarısı kadar bir kitaplığım olduğu zaman, lütfen böyle bir şeye sahip olduğum için mutlu olamayacak kadar hayattan bezmiş olmayayım. Lütfen.
* Diziler ara verince ders çalışırım diye düşünmüştüm ama bu sefer de izlemediğim filmler gözüme battı. Crazy stupid love iyi güzeldi ama romantik komedi izlemek 17 yaşımdaki kadar eğlenceli değil artık. Ayrıca Ryan Gosling'in film piyasa yapsın diye, 5 dakika boyunca çıplak dolaşmasını da kınıyorum. Paran mı yok evladım, niye böyle yapıyorsun ?
* Güzel film izlemek istiyorsanız, Submarine'i izleyin. Sonrada gidip Alex Turner'ın filme özel hazırladığı albümü dinleyin. Memnuniyet garantili. Çıplak adam da yok.
* New Girl çok kıytırık dizi.
* Yıl sonu listelerini çok seviyorum ama hazırlamaya o kadar üşeniyorum ki. Bu senenin en iyi grubu Vaccines en iyi filmi de a separation ile incendies arasında bir yer.
* Barış Bıçakçı çok tatlı bir insan. Bence yani.
* Ne tür kitap okumayı seversin diye sorulduğunda kilitlenip kalan biriyim. Oysa hangi yazarları seversin diye sorsanız ya. Biriniz bile sormadınız yazık. Kısa yoldan, fantastik çok sevmiyorum. Gerisi hep hayal kırıklığı.
* Bazen yanlış yaptığını bile bile bir şeyi yapıyorsun ve başkasından da bunu duymamak için kimseye anlatamıyorsun ya. O zamanlar kendime çok üzülüyorum.


Noel için özel bölüm yapılmış, izlemesek olmaz.
Onuncu
16 Nov 2011 5:14 AM (13 years ago)
Bu sabah yataktan kalkmak, her zamankinden daha zor gelmişti. Sanki hava daha soğuktu bugün ya da benim ruhum daha karanlık. Zorla sağ elimi yorgandan dışarı çıkardım, odanın ne kadar soğuk olduğunu anlayacaktım aklımca. Her zamanki gibiydi işte. Her zamanki sessiz, yalnız, dağınık odam. Buradan banyoya koşarak gitsem daha az üşür müyüm diye düşündüm. Ben küçükken de böyle kendi kendime oyunlar oynamayı çok severdim. Hep saçma sapan oyunlarımı oynayacak birini bekledim. Yalnızlık küçükken hayal ettiğimden daha zormuş, eğlenceli bir tarafını henüz bulamadım. İşimi seviyordum, kazandığım para beni tatmin ediyordu ama mutlu değildim.
Her gün aynı otobüse binmek, her sabah genellikle aynı asık suratlı insanları görmek o kadar sorun olmuyordu. Sorun olmuyordu çünkü benim otobüs oyunlarım vardı. Umrumda değildi kimin bindiği, kimin kimin bacağına ellediği, kimin uykulu gözlerle sınavdan önce son kez notlarına bakmaya çalıştığı…
Bugün de öyleydi işte. Köşeden gelen onuncu insanın ruh eşim olacağını düşünürken, otobüsün kalkmasını bekliyordum. Benim yanım hep ilk duraktan dolardı. Daha bununla ilgili bir oyunum yoktu, bulamamıştım. Garip bir parfüm kokusu geldi burnuma. Kafamı çevirip bakmak istedim, yanımda kimin oturduğuna ama üşendim birden vazgeçtim. Acaba yalnızken mi almıştı bu parfümü ? Kimsesi yok muydu ‘senin tenine gitmedi bu parfüm şekerim’ diyecek. O da benim gibi yalnız mıydı acaba ? Köşeden gelen onuncu insanı yanlış saymış olabilir miydim bu sabah, bilmem ki. Dayanamadım çevirdim başımı. O beklediğim çarpılmayı yaşamadım ama parfümün rahatsız edici kokusunu unutturacak bir çehre vardı karşımda. Ellerine baktım, eller önemlidir zira. Uzun ince parmakları vardı. Sanki ellerini incelediğimi anlamış gibi, ellerini saçına götürdü. Düzeltmeye çalıştı ama olmadı. Parfüm kokusu yayıldı ama rahatsız olmadım bu sefer. Tam o sırada bana döndü yüzü. Yoksa o da mı aynı şeyleri düşünüyordu benim gibi. “camı açabilir misiniz” dedi. Hayır, düşünmüyormuş. 'Açarım tabi ama üşüme' demek istedim. Üşüme benim ellerim çok üşür, seninkiler de üşürse ne yaparız sonra.
Filmlerde ki gibi 5-10 saniyede yaşanmış gibi geçen bir yılın ardından nerede duracağını bilememek, ne istediğini, kime güveneceğini bilememek çok garip bir his.İçinde ki o kocaman kocaman boşlukları birileriyle doldurmaya çalışmanın, giden arkadaşların yerine başkalarını bulmaya çalışmanın ne kadar saçma olduğunu bilmek.Bazen tek ihtiyacının 'anlıyorum' denmesi olduğu zamanlar hiç bitmeyecek mi ? Üzerine yüklemem gereken anlamları uzun uzun düşündüm bu sefer.Eskisi gibi olsun istemiyorum, hemen vazgeçmeyeyim, arkamı dönüp bu kadar kolay gitmeyeyim.Bu sefer farklı olsun.Hoş geldin.
Öylesine
16 Oct 2011 11:56 AM (14 years ago)

* İnsanın anlaşılmamak kadar canını acıtan, çok az duygu var.Anlaşılamamak ilkten çok üzen, can yakan bir duygu değil.Belki de anlaşılamamayı, bu kadar vurucu yapan şey de bu.Bir iki üç derken kendini anlatmak, söylediğin şeylerin üzerinden defalarca geçmek o kadar yoruyor ki insanı.
* Bazı grupları en azından 5-6 kere açıp dinlemeye başlıyorum ama o gün, o ruh hali bir türlü denk gelmiyor ve hayatımda ısrarcı olduğum tek konu 'o grupları' sevene kadar farklı zamanlarda defalarca dinlemek.
* Hayatımda biri hariç, hiçbir arkadaşımla aramın bozuk olması ufacık bile üzmüyor desem insanlıktan uzaklaşmışım gibi gözükür müyüm.
* Blind Pilot yeni albüm çıkarmış ben daha YENİ dinliyorum.Çok ayıp!!
* İnsanın hayatında kapanmayan mevzular olması ve canı ağlamak istediğinde aklına bunları getirmesi hoş değil. (yazar burada kendi kendine konuşuyor)
* A Separation'ı izleyin, konuşalım.
* Yuck güzel grup dersem, hangi ülkeden olduğunu hiç düşünmeden söyleyen insan ne mükemmel biridir.İpucu veriyorum #epl