YazarVizor : Vizörlerden Yazılara Giden Serüvenler View RSS

Yazılarımız ve Vizörümüze Yansıyan Kareler...
Hide details



Küçük Bir Kapta Adaleti Aramak… 5 Dec 2013 11:15 AM (11 years ago)

kaplumbağa 2 (2)On yıldır bizimle yaşayan bu iki kaplumbağa benim adalet duygumu sürekli sorgulama sebep oluyor..

İlk geldiklerinde ikiside aynı boyutlarda minik iki bebekti, yıllar içinde biri ötekinden daha hızlı büyüdü ama bu büyüme adaletli bir büyüme değildi ne yazık ki…

Büyük olan kutunun içinde hükümranlığını ilan edip küçük olanı ezip korkutup sindirmişti.. Her yem atışımda önce dönüp ötekine eliyle bi tane çarpıp bir köşeye sığıştırıp, doyup, kalan artıklarını yemesini başarmıştı..

Çok mücadele ettim, küçüğün hakkı olanı alabilmeyi öğrenmesi için ama olmadı korkusu onu yönetti..

Yem atıp büyüğü tutup küçüğünün yiyişini seyretmesini sağlamaktan, büyüğü kutudan çıkarıp önce küçüğü doyurup sonra büyüğü kutuya koymaya ve hatta haksızlık edeni karşıma alıp konuşup azarlamaya kadar olmayacak çarelere kadar gittim..

Sonuç ne oldu derseniz; 10 yılın sonunda semirmiş,hükümdarlığını ötekine tamamen kabul ettirmiş, eziyetini katmerlemiş bencil umursamaz bir kaplumbağam ve sinmiş hakkı olandan vazgeçmiş büyüyemeyip minik kalmış depresif, içine kapanmış öteki bir kaplumbağam var..

Küçücük bir kutunun içindeki iki kaplumbağa arasında bile demokrasiyi başarmak böylesine imkansızken, koca dünyada demokrasinin olabileceğine inancımı sorgulamama sebep oluyor işte.. Büyüğe mesafeli küçüğe anne duygularla yaklaşmaktan başkada çarem kalmadı artık..
Oysa doğa adaletli diye öğretmişlerdi bize, değil mi?

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Tarihin İlk Genetik Mühendisleri 2 Oct 2013 10:01 AM (12 years ago)

“Evcileştirme türümüz dışında bir canlıyla (-sözüm ona!) bağ kurmaktır. Ama insan bu bağı kurarken evcileştirdiği canlıları genellikle kendine mahkûm ederek devşirmiştir. İlişkilerini başlangıçta muhtemelen sevgiye dayalı kurmuştur insan. Hayvanlar çocukların oyun arkadaşı oluyor, çöpçü görevi görüyor, ya da insanın gecelerin ayazıyla başa çıkabilmesini sağlamak üzere sıcak su torbası yerine geçiyor. Buradan yalnız ilişki olasılığı değil, gereksinmesi de doğar, çünkü hayvanların insana alıştırılmasının evcilleştirilmeyle sonuçlanması, özellikle av sırasında, insanlarla kurt arasında kurulmuş olan eski arkadaşlığı tamamlamasından ötürüdür.

İnsana alıştırılmış, başka bir deyişle insana içlidışlı olmuş bir hayvan, insan tarafından seçilmedikçe evcileştirilmez. Çünkü evcilleştirme, insanın denetiminde yaşayıp üreyen hayvanın durumudur.

Tarımın arkasından, neolitik kültür devri içinde insanoğlunun gerçekleştirdiği ikinci büyük devrim büyük ve küçükbaş hayvanların evcilleştirilmesi oldu. Tarımda olduğu gibi hayvan evcilleştirmesinde de, yıl boyu yaşanılan sürekli köylerin kurulması gerekiyordu. Bu sayede köy çevresinde dolaşan yabanıl hayvanlar devamlı gözlenebiliyor, bunların beslenme alışkanlıkları, davranış örüntüleri ve üreme döngüleri daha yakından izleniyordu. Koyun ve keçi, yabani olarak yaşadığı Ortadoğu ve Mezopotamya’da insanlar tarafından ilk olarak evcilleştirilen otçul hayvanlardır. Koyun, keçi, domuz ve sığır Yakındoğu tarımcı köy topluluklarının alternatif besin kaynaklarıydı. Böylece, insan gün boyu av peşinde koşmaktan da büyük ölçüde kurtulmuştu. Avcılar hayvan sürülerini belirli süre denetimleri altında tutmuş ve onlara topladıkları yabani bitkileri ve orakla biçtikleri tahıllarla beslemişlerdir. Koyun, Milattan 9000 yıl önce evcilleştirilmiş ilk otçul hayvan olarak bilinmektedir. Koyun ve keçi proto-Neolitik insanlar tarafından; sığır ve domuz ise daha sonra evcilleştirilmiştir. Hayvanların ilk olarak etinden ve derisinden; uysallaştırıldıktan sonra sütünden ve sonunda da yük ve binek hayvanı olarak gücünden yararlanılmıştır. Doğal ortamlarda yaşaması olanaksız olan; fakat insanlar için yararlı bazı özellikleri veren mutasyonlar, seçilerek alınmış ve evcilleştirme için kullanılmıştır. Örneğin uslu davranışlara, parlak renkli posta ve uzun kıllara sahip bireyler özellikle seçilerek üretilmişlerdir.

Bu bağlamda Mezopotamya halkları ilk olarak doğal yollarla bu seçimi ve ayıklamayı gerçekleştirirken tarihin ilk genetik mühendisleridirler…

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Nehir Uygarlıkları: Mezopotamya 1 Oct 2013 3:02 PM (12 years ago)

Hiç kuşku yok ki; Mezopotamya coğrafik bir kara parçası tanımının ötesindedir. Uygarlıklar kavramını sorgularken kendime bu soruları soruyorum…

İnsanlığın en önemli buluşları neden Mezopotamya da keşfedildi?

Neden hep ilklerin anayurdu hep Mezopotamya oldu?

Yerleşik hayata geçiş, tarımsal üretim yapılması, hayvanların evcilleştirilmesi, kanunların yapılması, ilk barış antlaşmasının imzalanması, yazının keşfi, geometri ve matematiksel sembollerin kullanılması, astronomideki gelişmeler, mühendislik çalışmaları vb gelişmeler.

Hiç kuşkusuz ki insanlığın doğuş yerinin Afrika kıtası olması – ki son yıllarda Mitokondriyal DNA analizleri üzerinde yapılan çalışmalar Afrika kökenli olduğumuzu ispatlıyor.
İnsanlığın Afrika kıtasından kuzey yarım küreye doğru en uygun habitatlara yayılma arzusu insanlığı Dicle ile Fırat nehirleri arasında kalan bu geniş ve bereketli ova ile tanıştırdı.

Yaklaşık 10–12 bin yıl önce Fırat ve Dicle nehirlerinin kenarlarında avcılık ve toplayıcılıkla yaşamlarını sürdüren küçük insan toplulukları, besin kaynaklarının azalmasından ötürü; çoğunlukla göçebe yaşam tarzlarından vazgeçmek zorunda kaldılar. Ve tarihin ilk köylerini( “Natufyen”leri) nehir kenarlarında oluşturdular. Burada yapmış oldukları ilk evlerde dört mevsim yaşamaya başladılar. Günümüzde bu yerleşim yerlerinin kalıntıları keşfedilmiş veya edilmemiş sayısız Höyükler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Doğal süreçle kendiliğinden yetişen besin kaynaklarının azalması onları tahıl ekimine zorladı. Bu sayede ilk kez kuzey Mezopotamyalılar tarımı keşfettiler. Tarımın doğası gereği tarlalarının yanı başlarında sürekli olarak yerleşme zorunluluğunu ortaya çıkardı. Basit evcik “kulübe” inşa ettiler. Başlangıçta sadece ot ve odun malzemeyle yapılan bu basit kulübeler kerpicin keşfine neden oldu. Baharın her gelişinde bu ovayı çevreleyen dağlardan gelen yağmur suları bu iki nehrin coşmasına neden olurken; dünyamızın ilk çiftçileri bu sel sularını doğal malzemelerle oluşturdukları ilkel havuzcuklarda toplayarak, kanal sistemlerini geliştirip suyu yönetmeyi öğrendiler. Mezopotamyalılar doğal suyolları açarak, kuyu kazmayı, yamaçlara set çekme gibi ilk mühendislik eserlerini yaratılar. Tüm bunlar geometrinin keşfine de neden oldu.
Sulu tarıma geçtiler. Su kaynaklarının adil kullanımı beraberinde toplumsal işbirliğini ve örgütlenmeyi getirdi. Bu sel sularlıyla taşınan alüvyonlu topraklar verimli toprakları oluşturmakla kalmayıp bina yapımında kullanılan kerpicin ham maddesini de oluşturdu. Sulu tarım sonucunda daha fazla ürün ve artı değer üreten bu ilk çiftçiler ürün fazlalarını nehir üzerindeki çevreleriyle takas ticaretini geliştirdiler. Bu bağlamda Çattepe Höyük tarihin ilk nehir limanı olurken, Hasankeyf önemli nehir uygarlıkları içinde önemli merkez olmuştur.

Bu iki coşkun nehrin ve onları besleyen yan kol nehirlerde; “Kelek” denen ilkel sallarla nehir taşımacılığına geçildi. Mezopotamya’nın kuzeyinden güneyine taşınacak ürünlerin taşımacılığında hep bu yöntem kullanıldı. Bu sayede ihtiyacı duyulan kertse maden gibi hayati malzemeler taşındı. Basra körfezine kadar ulaşım mümkün oldu. Basra körfezinden sonra ise basit yelkenli teknelerle de dış dünyaya açılmanın kapıları açıldı.

İroni bir gerçek ki nehir uygarlıklarının keşfi olan bu “Kelek” sallarla; Kuzey Mezopotamya uygarlıklarına ait devasa onlarca eser 1850li yıllarda Dicle üzerinden Basra körfezine oradan da deniz yoluyla Biritish başta olmak üzere birçok müzeye kaçırıldı.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Türkiye’deki Biyolojik Zenginliğin Önemi ve Korunması 1 Oct 2013 10:31 AM (12 years ago)

Türkiye coğrafyası: Palmiye kaplı sahillerini, buzul kaplı dağlarını,derin vadi tabanlarını, yüce dağ doruklarını,verimli ovaları, kıraç ve kayalık yamaçlarını bünyesinde barındırır.Bu denli farklı çoğrafik alan doğal olarak çeşitli ekosistemleri meydana getirir.

Bu denli zengin coğrafik mozaikte yaşayan ve pek çoğu endemik (o bölgeye özgü) olan, binlerce bitki ve hayvan türü,bu türlerin farklı ırkları,farklı gen havuzları bulunmaktadır.Bunlara paralel olarak, ülkemizde değişik türlerin nitelik ve nicelik bakımından farklı karışımlarıyla oluşan çok çeşitli canlı birliği tipleri ve habitat mozaikleri de yer almaktadır.

Canlı birliğin üyeleri olan türlerin,birbirleri ve cansız cevreleriyle arasında çok çeşitli biyolojik ve ekolojik işlevleri,milyonlarca yıldan beri değişik boyutları ve etkinlikleriyle sürüp gelmektedir.Bütün bunlar biraraya gelince,Türkiye’de zengin bir biyolojik çeşitlilik ortaya çıkmaktadır.

Kültüre alınmış pek çok bitki türü ile evcilleştirilmiş pek çok hayvan türünün yabani ataları Türkiye’de doğal olarak hala yaşamaktadır.Bu bakımdan Türkiye,dünyadaki 8 büyük gen merkezinden biri olarak bilinir.Ülkemizin anadolu coğrafyası içerdiği bu biyolojik çeşitlilikle kültürel uygarlıkların oluşumunda analık ederek beslemiştir. Bunun oluşumunda coğrafyasında barındırdığı nehirlerin katkılarınıda yatsımamak gerek.

Biyoçeşitlilik;bir bölgedeki genlerin,türlerin,ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür.Biyolojik çeşitlilik denildiğinde,yanlızca tür çeşitliliği anlaşılmakadır.Bu tanım,çeşitliliği açıklamakta eksik kalır. Örneğin,bir botanik bahçesinde ya da hayvanat bahçesinde belirli bir sürede çok sayıda tür bulunabilir.Eğer bir türün bireyleri arasında genetik çeşitlilik yoksa o tür bir kaç nesil içinde yok olmaya mahkumdur.Yani biyolojik çeşitlilik,tür çeşitliliği ve genetik çeşitliliği kapsar.

Türkiye’de omurgasız hayvanların dışında yaklaşık 3.000i endemik olan (Türkiye’ye özgü) 9.000den fazla bitki türü,tahminen 192 iç su balık türü,18 kurbağa türü,83 sürüngen türü en az 426 kuş türü ve 120 memeli hayvan türü bulunmaktadır.Tıp,eczacılık ve Türkiye ekonomisinin temel çarkları olan tarım,ormancılık,hayvancılık,balıkçılık ve turizm tamamen bu doğal kaynaklarımıza ve biyolojik çeşitliliğimize borçludur.

Biyolojik çeşitliliğin ekonomiye olan doğrudan katkıları yanında,çevrenin sağlıklı olmasını sağlayan çok çeşitli ekolojik fonksiyonları da(Oksijen,karbondioksit döngüsü,besin zinciri,çevre sağlığı,böcek ve zararlı hayvanların biyolojik kontrolü,mineral döngüsü,artıkların geri kazandırılması gibi) bulunmaktadır.
Bütün bu üstün biyolojik değerlerimiz, doğal kaynaklarımız ve zengin biyolojik çeşitliliğimiz olumsuz yönde gelişen bir sürecin içine girmiştir.Bu zenginliklerimiz bozulmaktadır,azalmaktadır, nihayetinde yer yer yok olmaktadır.

Bugün için bilim insanlarının yer yüzünde tahmin etikleri tür sayısı 10 milyon civarındadır.10 milyon türden sadece 1,4 milyon tür,bilim adamları tarafından tanımlanabilmiş ve isimlendirilmiştir.Üstelik biyoçeşitliliğin korunması için sadece türleri tanımlamış olmak da yeterli değildir.

Yaşam tarihinin milyarlarca yıllık gelişiminin ortak bir ürünü olan ve dünyamızın birçok ülkesinde bir benzeri olmayan; doğal kaynaklarımızı ve biyolojik çeşitliliğimizi bozmadan, kalkınma ilkelerine uygun olarak işletilmeli,korunmalı,araştırılmalı ve öylece kullanılmalıdır.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Türkiye’deki Biyolojik Zenginliğin Önemi Ve Korunması 30 Sep 2013 1:49 PM (12 years ago)

Türkiye, biyolojik zenginlik bakımından son derece önemli bir ülkedir. Çünkü Anadolu’daki bitki türünün sayısı hemen hemen Avrupa kıt’asındaki tür sayısına eşittir. Hayvan türlerinin sayısı ise Avrupa kıt’asındaki tür sayısından çok daha fazladır. Alt türler de dikkatle alındığında bu biyolojik zenginliğin çok daha büyük boyutlarda olduğu görülür. Ayrıca Anadolu; birçok bitki ve hayvan türünün ana vatan olarak bilinmektedir. Örneğin; badem, kayısı, buğday, nohut, mercimek, incir, lale, çiğdem vb. bitkilerin ana vatanı Anadolu topraklarıdır. Günümüzde ıslah edilmiş türlerin birçoğunun yabani şeklini, hala Anadolu’da bulmak mümkündür. Yine tarla bitkilerinin 1/3’ünün Anadolu kökenli olduğu söylenebilir. Ancak, “nasıl olsa Türkiye biyolojik kaynakları bakımından zengin bir ülkedir, bir şey olmaz” diyerek bu zenginliğe zarar verilmemelidir. Aksine biyolojik zenginliğin korunması için son derece duyarlı olmak gerekir. Çünkü Türkiye’de artık gözle görülebilir bir doğa yıkımı yaşanmaktadır. Bilgisizce ve sorumsuzca step alanlar tarla yapılmakta, ormanlar yakılmakta, ağaçlar kesilmekte, orman içeri yerleşime açılmakta, deniz kıyıları betonlaştırılmakta, göller ve akarsular çeşitli atıkların boşaltılmasıyla hızla kirletilmektedir. Ayrıca, Türkiye’de hızlı bir erozyon olayı da yaşanmaktadır.

Bir ülkenin tüm bitki ve hayvan türleri hem o ülkenin hem de dünyanın biyolojik zenginliklerinden sayılır. Yurdumuzda hayvancılık, balıkçılık, ormancılık, eczacılık ve sanayi açısından önem taşıyan pek çok tür vardır. Yalnızca yakın çevrede bulunan türler değil yabani türler de önemlidir. Çünkü elde edilmek istenen özellikler dikkate alınarak bu canlılar arasında gen aktarımı yapılabilmektedir. Yeryüzünde mısır, pirinç, buğday gibi besin olarak yetiştirilen tür sayısı giderek azalmaktadır. Yabani türlerden yetiştirilen türlere istenilen özellikleri taşıyan genler aktarılarak ürün miktarı ve kalitesi artırılabilmektedir. Sığır, koyun, keçi ve kümes hayvanları önemli besin kaynağını oluşturur. Bitkilerden üretilen antibiyotikler, ağrıkesiciler, kalp ve kanser ilaçları, hormonlar tıp ve eczacılık açısından önemli bir yer kapmaktadır. Çeşitli bitkilerden elde edilen zamklar, nişastalar, alkol ve reçineler kimya sanayiinin başlıca maddelerindendir. Bunun yanında biyolojik zenginlikler, oluşturdukları doğal güzellikle turizm açısından da önem taşır. Bunlardan başka bütün canlıların doğada ekolojik görevleri vardır. Canlılar birbirleriyle etkileşim içerisinde bulunarak yaşanılan ortamı sağlıklı tutarlar. Örneğin; hayvanların solunum sonucu verdiği karbon dioksit bitkiler tarafından besin üretiminde kullanılır. Bir canlı diğer bir canlının besinini oluşturur. Böylece doğada madde birikimi ve bir canlı türünün aşırı çoğalması engellenmiş olur.

Yaşamımız için gerekli olan canlılardan ancak sağlıklı bir doğaya sahip olduğumuz sürece yararlanabiliriz. Varlığımız yalnızca ekonomik değerleri olanları değil tüm canlıları korumamıza bağlıdır. Biyolojik zenginliğin korunması için yapılacak işler genel hatlarıyla şöyle özetlenebilir:

-Canlı türlerinin yaşama alanları koruma altına alınmalı ve bu yönde gerekli yasalar hemen çıkarılmalıdır.

-Halk bu konularda bilinçlendirilmeli, olaylara karşı duyarlı hale getirilmelidir.

-Bilimsel araştırmalarla, Türkiye’nin biyolojik zenginliği ayrıntılarıyla saptanmalı, her tür için alınacak önlemler belirlenerek bunlar etkili şekilde uygulanmalıdır.

-Türkiye’deki erozyonu önlemek için gerekli önlemler alınmalıdır.

-Av yasaklarına uyulup uyulmadığı etkin bir şekilde denetlenmelidir.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

“Botan’ın Öyküsü” Konulu Fotoğraf Sunusu 3 Sep 2013 1:54 PM (12 years ago)

22 Nisan 20011 Cuma akşamı, Ankara da ki Fotoğraf Sanatı Kurumu ( FSK)’nin iki konuğundan biri ben; diğeri ise şu sıralar Tekirdağ’da yaşayan Dermatoloji Uzmanı Dr. Şule Öncel’di.

Şule hanımın Siirt’te bulunduğu sıralarda fotoğrafladığı “Botan Öyküsü” konulu sunumunu izlemek üzere; Siirt Fotoğraf Ve Sanat Derneği Başkanı olmanın ötesinde fotoğraf dostları olarak aralarındaydım.

Dr. Şule Öncel’in doğa ve fotoğraf serüveni, 1999 yılında rahmetli çini ustası Sıtkı Usta ile Frig Vadisi, Kayzer Dağı doğa yürüyüşü ile başladı. Gezdiği, gördüğü yerleri fotoğraflama ihtiyacı duydu.  2001 yılında FSK’dan Temel Fotoğraf Eğitimi alarak fotoğrafçılığa adım attı ve FSK gezilerine katılarak fotoğraflarını farklı mecralarda paylaştı.

Türkiye’nin hemen hemen bütün yükseltilerini gezdikten sonra 2004 yılında Nepal Everest Ana Kampı ve Kalapatar Zirvesi yaptı. Daha sonra Kuzey Kafkasya Elbruz dağına gitti.

2010 yılında görevi nedeniyle Siirt’te bulunduğu sırada tanıştık. Siirt Fotoğraf ve Sanat Derneğine üye oldu. Birlikte doğa yürüyüşleri ve gezileri düzenleyerek Siirt’in birçok yerini fotoğraflayarak gezdik. Kendisinden doğa yürüyüş disiplini ve fotoğraf konusunda çok şey öğrendik. 2010 Kasım ayından beri Tekirdağ’da görev yapsa da her daim rehberimiz oldu. Ve olmaya devam edecek.

[flashvideo file=videos/hozan.flv /]

“Botan’ın Öyküsü”  konulu fotoğraf sunusun da Botan’dan doğal görüntüler ile çevre köylerin insan ve çocuk portreleri sergilendi. Bu muhteşem sunudan izleyiciler büyülendi. Gerçekten bu sunumu izlerken sanki Botan Vadisinin etrafında yürüyormuş hissine kapıldım. Bölge gerçeklerini yansıtan bu fotoğraflar sanki yıllardır Botan yöresinde yaşayan birinin objektifinden çıkan eserlerdi. Ben yıllardır araştırma yaptığım bu vadide yaşadıklarımı bu sunuda tekrar yaşadım. Gerçekten böyle bir sunuyu hazırlayan bir sanatçı sanatın Nirvana’sında olmalı ki böyle gerçekçi ve muhteşem eserler verebilsin. “Botan’ın Öyküsü”  sunumunun ardından gerçekleştirdiği söyleşisinde, Botan nehir uygarlıkları ve insanının sevgisini izleyicilerin yüreğine samimi bir dille Kadim Botan nehri gibi akıttı. .O yöreyi en güzel şekilde anlattığı için bir Mezopotamyalı olarak çok teşekkür ediyorum. Bu muhteşem fotoğraf sunusu bende Botan’ı fotoğraflayarak tekrar sorgulama isteği uyandırdı.

Bu sunumun ardından benimde naçizane bir Botan sunumum ve kısa bir söyleşim oldu. Bu sunumda

“İnsanlığın en önemli buluşları neden Mezopotamya da keşfedildi?

Neden ilklerin anayurdu hep Mezopotamya oldu?”

Sorularına cevap bulmaya çalıştık.

Bu sunuma katılmak kendi adıma onur vericiydi. Misafirperverliğinden ötürü FSK Başkanı Ahmet Bozkurt’, FSK Yönetim Kurulu Üyesi Kıymet Gözek’e, tüm fotoğraf sevdalılarına ve sevgili dostum Şule Öncel Öztop’a en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Özel Araştırma: Şifalı Bitkiler 1 Sep 2013 4:38 PM (12 years ago)

Merhaba arkadaşlar, YazarVizor.com olarak özel bir araştırma daha sizlere sunuyoruz : Yaşam Boyu Şifalı Bitkiler

Sağlıklı yaşama isteği, insanoğlunun gelmiş geçmiş en büyük problemlerinden biridir.Bu problemi aşabilmek için ise doğada bir sürü alternatifimiz bulunmakta.

Biz o alternatiflerin hepsini bir çatı altında adı altında toplamaya çalıştık.

” Yaşam Boyu Şifalı Bitkiler “adlı araştırma sayfasına girmek için tıklayınız.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Papatyadan Sözler… 22 Aug 2013 1:56 AM (12 years ago)

Zemheri kışlarda papatya tohumları yüreğimin buzul toprağının altında uyurken yazıldı bu papatyadan yalnızlık sözleri…
“Varsın zemheri kışlarda donakalsın buzul yüreğim.
Senin görmediğin güneş hasretim olsun.
Ve senin anılmadığın sabahın akşamında öleyim…”

papatyadan-sözler

Papatya:
Dünyamızın tüm sıradanlığına inat her insanın içinde barındırdığı sıra dışılıktır…
Yokluğun en büyük esin kaynağı olduğu coğrafyalarda, annelerin kız çocuklarının saçlarına ördüğü taçlarda; sevgi yüklü yaratıcılıksın. Saçlara konan bu papatyadan taç gök kuşağı renklerindeki hayatın izdüşümüsün. Bazen de haylaz bir çocuğun cam misketlerinin yanaklarından yansıyan ışıklardasın papatya. Dijital çağın yaratığı “smile “ ye inat; doğanın ve doğallığın gülümseyen yüzüsün.
Hayatın gülümseyen yüzünün gamzelerinde açan papatyaları ” aşkın falı” uğruna yolmak ise; hayatın gülümseyen yüzene ve güzelliğe ihanettir. Çiseleyen Nisan yağmurlarının sana değmesi ise; suyun, beyazın duruluğundaki yolculuğudur…
… Yoldan çıkmamızsa eğer yolculukta olmamız; bu güzeli keşfetme macerasıdır. Bu yolculukta tüm insanlığın evrensel bir dille şarkılar söyleyip, coşkuyla akan bir nehrin ulaştığı duru bir ışıktır güzelliğin. Duyular âlemimizin algıladığı hem bakanın hem de bakılanın içinde gelişen coşkun yaşama sevinçlerimizdir; güzelliği papatyanın. Görüntüsü barındırdığımız duygularla değişir. Bu yüzden her güzellik esrarlı. Ve bu esrar kendimizindir. Bu güzellik bizleri tutsak alırken bizleri bizden ötelere özgürleştirir.
Ve sevgi özgürleştirir.
Bu serüvenin sonunda ise:
– Toprağın gerdanına kondurulmuş güneş öpücüğündeki Nirvanamsın papatya.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Türkiye’deki Biyolojik Zenginliğin Nedenleri 3 Jul 2013 11:10 AM (12 years ago)

DSCF7005Anadolu, Asya ve Avrupa kıt’aları arasında doğal bir geçit konumundadır. Ayrıca Asya, Avrupa ve Afrika kıt’alarının birbirine iyice yaklaştığı bir noktada yer aldığı için bu üç kıtayı birbirine bağlamaktadır. Jeolojik devirlerde Anadolu’nun bu konumu ona ayrı bir özellik kazandırmıştır. Anadolu bugünkü görünümüne yaklaşık 65 milyon yıl önce kavuşmuştur. Yaklaşık 2,5 milyon yıl öncesinden 10 bin yıl öncesi arasında dünyadaki en önemli olaylardan biri buzullaşmadır. Özellikle Kuzey Amerika, Kuzey Avrupa ve yüksek bölgeler zaman zaman buzullarla kaplanmıştır.
Genel olarak belirgin dört buzul dönemi bilinmektedir. Her buzul döneminin arasında sıcaklığın bugünkü kadar yüksek olduğu buzul arası dönemler yaşanmıştır. Buzul dönemleri o günkü dünya iklimini etkilediği gibi buzul hareketleri de canlıların yer değiştirmesine neden olmuştur. Buzulla kaplı bölgeler birçok bitki ve hayvan türü için yaşanamaz duruma gelmiştir. Bu nedenle bu bölgelerdeki canlıların bir kısmı tamamen ortadan kalkmış, bir kısmı elverişli bölgelere, özellikle güneye doğru göç etmiştir. Çok az bir kısmı da o günkü koşullara uyum sağlayarak yaşamlarını sürdürmüştür. Ancak, bazı türlerin güneye göçleri, doğu-batı yönünde uzanan sıra dağlar nedeniyle engellenmiş, uyum sağlayamayan türler ortadan kalmıştır. Birçok tür ise uygun ortamlara sığınarak varlığını sürdürmüştür. Bu türler buzullar arası dönemlerde yeniden kuzeye doğru yayılmıştır. Bir kısmı kuzeye gitmeyerek bulundukları yerlerin yüksek dağlarında yerleşmiş ve yaşamlarını burada sürdürmüştür.
Anadolu’nun Dünya’daki birçok bölgeden daha fazla biyolojik zenginliğe sahip olmasının başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:
-Dünya’daki buzullaşma olayları sırasında oluşan kitlesel göçlerde Anadolu, birçok canlı türü için sığınak bölge görevi yapmamıştır. Bu durum günümüzde bazı türler için hala geçerlidir.
-Türkiye’nin toprak yüzeyi dikkatle incelendiğinde, birbirine yakın yerler arasında çok farklı ekolojik yapıya sahip bölgeler ve çok değişik iklim yapısı göze çarpar. İşte bu durum, Anadolu’daki tür çeşitliliğinin başlıca etmenlerindendir. Çünkü bu topografik, ekolojik ve iklimsel farklılıklar, göç eden birçok hayvanın Anadolu’ya yerleşmesine ve hayvan varlığının zenginleşmesine neden olmuştur. Türkiye’deki canlı türleri değişik yerlerden Anadolu’ya girerek çok farklı iklim ve topografyaya sahip yaşama alanlarına yerleşmiş ve buralarda neslini devam ettirme olanağı bulmuştur. Böylece Anadolu’daki tür sayısı artmıştır.
-Üç kıt’anın birbirine yaklaştığı noktada yer alan ve bu kıtalarla bağlantısı olan Anadolu, birçok türün, özelliklede kuş türlerinin göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle göç eden kuşların bir bölümü, göçleri sırasında Anadolu topraklarında konaklamakta, üreme-beslenme dönemini buralarda geçirmektedir. Böylece kuşlardaki tür sayısında birdenbire büyük artışlar olmaktadır.
-Bazı deniz hayvanları, özellikle deniz kaplumbağaları, Anadolu kıyı şeridindeki kumsal alanlara yumurta bırakmakta, bazıları ise kayalık alanlarda barınma olanağı bulabilmektedir.
Ülkemiz sahip olduğu zengin biyolojik çeşitliliği ve endemik türleri ile Dünya üzerinde önemli bir konuma sahiptir. Nüfusu gittikçe artan dünyamızda ülkelerin en büyük zenginliği biyolojik çeşitliliktir. Biyolojik çeşitliliğini koruyan ülkeler zamanla daha güçlü olacak ve dünya ekonomisini ellerinde tutacaktır. Bugün ülkemizde koruma altına alınmayan ve biyolojik çeşitlilik bakımından oldukça önemli olan doğal alanlar bulunmaktadır. Bu alanları belirlemek ve bir an önce koruma altına almak, hem doğanın korunması hem de doğal kaynakların sürdürebilir şekilde kullanılması için oldukça önemlidir.

Türkiye’ de doğal koruma alanları zaman zaman bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları tarafından etkin bir şekilde incelenmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye’nin her yerinde biyolojik çeşitliliğin zengin olduğu anlaşılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda Türkiye’nin önemli kuş yaşam alanları, endemik bitki yayılım alanları belirlendi.

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?

Ey Çaydanlık 18 Jan 2013 5:17 PM (12 years ago)

çaydanlık-1024x776

Ilık, sarı ve sıradan bir sonbahar günüydü yanan bir dağ ateşinde;

Kurumuş üzüm dallarının çıtırdamalarıydı sesini veren…

Üzümün bağrından ateşe olan yolculuktu bir kıvılcımla başlayan. Şarabi ateşlere dönüşen…

Ateş üstündesin çaydanlık. Ve içinde şimdinin zemheri ayının kar suyu var.

Ateşle su arasında atan kalbimsin ey çaydanlık.

İçin suyun ateşle olan semahına mekândır. Alevin varlığı çaydanlığı ele geçirince, su kaynayıp fokurdayınca kemale erince içimdeki âlem, çaydanlığın kendisi latif bir cisme dönüşür. Su bu içten sıcaklığı damağımızda çayın derin dost tadıyla buluşturur.

Çünkü ateşin dumanı azalmıştır. Suyun kaynaması ile gözlerimdeki yaz mevsiminin üzümlerini buğulanırken, dışında ise alevlerin okşaması başlar.

Artık çaydanlık için geçmiş kesif bir dumanken; alevler ise zamanı örter.

Zaman alevdir artık…

Add post to Blinklist Add post to Blogmarks Add post to del.icio.us Digg this! Add post to My Web 2.0 Add post to Newsvine Add post to Reddit Add post to Simpy Who's linking to this post?